30 Aralık 2013 Pazartesi

YÖNLENDİRMELERİN GÖLGESİNDEKİ, YASSIADA MAKKEMELERİ; Prof. Dr. İSA KAYACAN

YÖNLENDİRMELERİN GÖLGESİNDEKİ, YASSIADA MAKKEMELERİ
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. İsa KAYACAN
27 Mayıs 1960 sabahı radyodaki ses, her zaman haberleri okuyan spikerden farklıydı. Genç bir Albay olan Aparslan Türkeş, ordunun yönetime el koyduğunu duyuruyordu. 10 yıllım DP iktidarı sona ermiş, emekleme dönemindeki demokrasi rafa kaldırılmıştı.
O gün Türkiye için, kendi başbakanını asacak bir dönem başlıyordu. daha önce kimsenin adını duymadığı Yassıada”da yakın tarihin en büyük siyasi davası başladı. Yassıada davalarıyla ilgili çok şey söylendi, yazılıp-çizildi. Ama belgeler üzerindeki değerlendirmelerden uzak kalındı hep.
Aradan 46 yıl geçti. Duruşmalara ait tutanakların gizliliği kaldırıldı. Anayasa Mahkemesi”nin elinde bulunan belgeleri teslim alan Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, bunları araştırmacılara açtı. Yassıada belgeleri 3 bin 527 ayrı klasörden oluşuyordu. Belge adedi bini geçiyor. Bu konudaki değerlendirmelerden hareketle, Zaman gazetesinde 4-9 Eylül 2006 tarihlerinde, bu tarihler arasında Erdal Şen imzasıyla bilgi ve belgelerin değerlendirildiği haber-yorum ve bilgiler yer aldı. Bu satırların yazarı olarak bendeniz de, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünden aldığım bilgi ve belgeler doğrultusunda incelemeler ve değerlendirmeler yaptım.
CEMAL GÜRSEL”İN SANSÜRLENEN MEKTUBU
Demokrat Parti iktidarı 1960 yılı başında zorlanmaya başlamıştı. Öğrenci olayları başta olmak üzere değişik olaylar İktidarı zorlarken, DP iktidarına karşı baskılar artıyordu. 3 Mayıs 1960 tarihine gelindiğinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel, Adnan Menderes”e takdim edilmek üzere bir mektup yazıp, Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes”e verdi.
Ülkenin içinde bulunduğu durumdan memnun olmadıklarını belirten Cemal Gürsel, önerilerini 15 madde halinde sıralıyordu. 1. maddede Cumhurbaşkanı Celal Bayar”ın istifası isteniyordu. Ve “Cumhurbaşkanlığına sayın Adnan Menderes getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim, bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmeli” deniyordu.
Ethem Menderes mektubu Adnan Menderes”e iletti. Mektup ne basına sızdırılmış, ne de kabine içinde tartışılmıştı. Cemal Gürsel mektubu “muhtıra” olarak kabul etmiş, böyle düşünmüştü.
Kısa süre sonra, 27 Mayıs 1960 tarihinde darbe geldi. Ülkenin idaresi kısa adı MBK olan, Milli Birlik Komitesine geçti. 24 gün önce, Menderes”e Cumhurbaşkanlığı teklif eden Cemal Gürsel MBK”nın başkanı olmuştu. Gürsel”in ifadesiyle, “milletin çok sevdiği Menderes idamla yargılanmak üzere Yassıada”ya gönderilmişti. Radyo ve gazetelerde her gün darbenin doğruluğu, haklılığı yönünde haberler yer alıyordu. MBK ihtilali meşru göstermek için, Gürsel”in Ethem Menderes”e gönderdiği mektubu gündeme getirmişti. Mektup 12 Temmuz 1960 tarihli Resim Gazete”de yayınlandı, kamuoyuna duyuruldu. Hem Ethem, hem de Adnan Menderes mektubunu sansürlenerek yayınlandığını farketmişlerdi. Çünkü, Menderes”i öven “ Cumuharbaşkanı olmalıdır” şeklindeki ifadeler Resmi Gazetedeki mektupta yer almıyordu. Başbakan ve Bakanların makamlarındaki her türlü eşya ve evraka el konulduğu için bu mektubun aslı da artık ellerinde değildi. Gerçek ispatlanamayacaktı...
* Cemal Gürsel”in, Adnan Menderes”e iletilmek üzere yazdığı, sonra sansürlenerek kamuoyuna açıklanan mektubu: 
Yassıada duruşmaları başladığında, Cemal Gürsel”in mektubu hemen gündeme getirildi. İstanbul-Ankara olaylarıyla ilgili davanın oturumu devam ederken Mahkemenin anlı-şanlı Başkanı Salim Başol; “Cemal Gürsel size gereken uyarıyı bir mektupla yapmış. niçin gereğini yerine getirmediniz” diye sorarak, Menderes”i suçlamıştı. Mektup okundu. Menderes”le ilgili kısım ortada yoktu. Gürsel”in Menderes”i yücelttiği mektup, mahkeme salonunda devrik Başbakan”ı suçlayan bir metin haline dönüşmüştü.
İŞTE MEKTUBUN TAM METNİ
Aziz vekilim, dün geceki konuşmalarınızdan cesaret ve ilham alarak zatı alilerine, memleketin huzur ve istikrarı için alınması lazım gelen tedbir ve kararlar hakkında düşüncelerimi arz etmeyi milli ve vatani bir vazife bildim.
Sayın başvekilin açıklamalarını dinledim ve okudum; bunlar da benim düşüncelerimin kabülüne müsait bir zeminin henüz mevcut olmadığı aşikar olarak belli ise de gene de görüşlerimin sizlere iblağının zaruretine inanıyorum.
Muhterem vekilim, şu hakikati kabul etmek lazımdır ki, Kayseri hadiseleriyle başlayıp son karar ve feci olaylara kadar devam eden vak”alar vatandaş ruhunda derin tesirler ve hükümete karşı telafisi güç hoşnutsuzluklar yaratmıştır. Hele ordunun talebelere karşı akılsızca kullanılması için vehametini artırmış, ordu mensuplarında da huzursuzluk ve güvensizlik hisleri belirmiş, korkulan şey olmuş, ordu politikaya karıştırılmıştır. 
Sayın vekilim,
Bu ahval küçümsenecek, cebir ve şiddetle geçiştirilecek şeylerdir değildir. Memleket, hükümet ve partinin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için sükunetli fakat ciddi ve zecri tedbirler almak lazımdır. bu tedbirler şunlar olmalıdır.
1. Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Cumhurbaşkanlığına Sayın Adnan Menderes getirilmelidir. Bu muhterem zatı her şeye rağmen milletin çoğunluğunun sevmekte olduğuna kaniim. Bu sevgiden istifade edilerek kırılanların gönülleri alınmalı ve millete yeniden güven telkin edilmelidir.
2. Kabinede iyi kabul edilmeyen ve suihalleri bütün memlekete yayılmış bulunan zevat çıkartılması ve yeni kabine mutlak dürüst, makul zorcu değil, adalet ve şefkat hissi taşıyan zevattan kurulmalıdır.
3. İstanbul, Ankara valileri ve Emniyet müdürleri süratle değiştirilmelidir.
4. Son çıkarılan ve tahkikat komisyonları ihdas eden kanun kaldırılmalıdır.
5. Ankara Örfi İdare kumandanı değiştirilmelidir.
6. Partilerin ocak, bucak teşkilatı kaldırılmalı, sadece vilayet merkezlerinde ve mahdut partilerle yapılmalıdır.
7. Parti faaliyetleri azami senede iki defa vilayet merkezlerinde ve mahdut partiliklerle yapılmalıdır.
8. Mevkuf gazeteciler bir af kanunu ile kısa zamanda tahliye edilmelidir.
9. Son hadiseden tevkif edilen talebeler tecriden serbest bırakılmalıdır, ilim müesseseleri yeniden faaliyete geçirilmelidir.
10. Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar tecriden kaldırılmalıdır.
11. Vatandaş hürriyet ve eşit muamele hakkına mutlak surette riayet edilmelidir.
12. Ordunun mes”eleleri süratle hal edilmelidir.
13. Din istismarcılığından vazgeçilmelidir.
14. Suiistimaller oluyor mu, bilmiyorum, fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur ve milletin hükümete karşı itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin şiddetle ber bertaraf edilmesi lazımdır.
15. Müstesna zamanlar ve günler haricinde hükümet büyükleri memleket gezilerinde suni büyük vatandaş toplulukları ile karşılaşmalar yapmak usulü kaldırılmalıdır.
Çok muhterem vekilim;
Bu yazdıklarım asla bir parti ve politika mülahaza ve tesiriyle değildir. 
Memleketin durumunun bu tedbirlerin alınmasını zaruri kıldığına inandığım için arz ediyorum. Sizlerin vatanperverlik ve vicdanlarınıza hitap ediyorum. Memleketten çok şeyler yaptığımız muhakkaktır, fakat bu da asla kafi değildir. Bu yapılan işleri müstemleke idareleri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. Asil mühim olan toplumun ruhunda yaşama şevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin yüksek ve necip hislerle donatılmıştır. Olaylar bu yolda olmadığımızı göstermektedir. Talebelerin hürriyet duygusu ile yaptıkları masumane tezahürata karşı, idarecilerin hatası yüzünden kıtalar sevk edilmesi ve onların desteği ile emniyet kuvvetlerinin ilil yuvalarının içine kadar girerek talebeleri profesörleri beraber coplarla ve kurşunlarla tedip edilmesi feci bir şeydir.
O hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının analar, babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak, memleketin huzuru bakımından büyük hata olduğuna kaniim. Bizim, gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet duygularının gelişmesinden ve kemalinden memnun olmamız lazım gelmez mi? İstikbali hissiz, duygusuz müstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyoruz?
Sayın vekilim, maruzatım muhakkak ki, çok mühim ve hatta çok cüretkâranedir. Fakat memleket için, millet için, hükümet ve hatta partimizin selameti için dikkate alınması lazımdır ve hatta çok lazımdır.
Derin ve sonsuz hörmetlerimi sunarım.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal GÜRSEL
( K-Bkz : Erdal Şen, Zaman G. 04.09.2006)
* Tarihi Yassıada Mahkemelerinin Başkanı Salim Başol: “Susmazsanız sustururum”.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kurulan Yassıada Mahkemeleri, tarihin acı gerçekleriyle doluydu. Adnan Menderes ve Demokrat Parti mensupları Yassıada”da 14 ayrı davadan yargılandı. Üç idam, 12 müebbet ve yüzlerce ağır hapis cezası çıktı. 11 ay süren duruşmalarda şaşırtıcı suçlamalar yapıldı. bunlara ilişkin deliler de mahkeme dosyalarına girdi.
MAHKEME BAŞKANI HEP AZARLADI
O Yassıada duruşmalarında, mahkeme Başkanı olan Salim Başol, hep azarlayıcı tutumuyla dikkat çekti. Sanki peşin hükümlüydü. bir yerlerden talimat almıştı sanki. Örneğin, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” cümlesiyle tarihe geçen bir başkan oluyordu Salim Başol. Hemen hemen her duruşmada, her sanığa karşı aşağılayıcı sözler sarf ediyor bu davranışını ısrarla sürdürüyordu.
Tutanaklara bakıyoruz. Buradan anlıyoruz ki, Salim Başol”un bu tavrına zaman zaman tepkilerde gösterilmiş. Bunlardan biri Tevfik İleri olarak görülüyor. Tevfik İleri; “Burada kolaylıkla başımıza oynanıyor. Oynansın, helal olsun, peşinde değiliz. Fakat, şeref ve namusumuzla oynanmasın. Tahkikat komisyonunun sorgusuna çağrıldığı için, ailelerin nasıl telaş ettiğinden bahsedildi. Ya 13 buçuk aydan beri, bizim kan kusan çocuklarımız” diye isyan ediyordu. 
Bu arada, dönemin Maliye Bakanı Hasan Polatkan”da kendisine bir türlü söz vermeyen Mahkeme Başkanı”na; “İdam istenilen bir davada kendimi müdafaa etmeyem mi” diye soruyordu.
MAHKEME BAŞKANI SALİM BAŞOL”UN KULLANDIĞI İFADELERDEN
Yassıada duruşmaları sırasında, Mahkeme Başkanı Salim Başol”un kullandığı ifadelerden bazıları örnek olması bakımından şöyle sıralanmakta efendim:
-Yapmazsan yapma. Gelmiş buraya tomarlarca müdafaa yapıyor (Bakan Hadi Hüsman”a)
- Yapamazsan ne yapalım? Yapan yapar. (Fatin Rüştü Zorlu”ya)
- Daima böyle lüzumsuz şeyler söylersiniz zaten. (Menderes”in avukatı Burhan Apaydın”a)
- Bu söylediğiniz sözler yetersiz. Sizin tahsiliniz ne? (Milletvekili Kadir Kocaeli”ne)
- Manasını anlamadığım cümleleri sarf etmenden belli. (Milletvekili Kadir Kocaeli”ne)
- Sizi susturmak için başka ne yapmalı? (Adnan Menderes”in avukatı Talat Asal”a)
- Siz doğru söylemiyorsunuz. (Şahitlere)
- Kafi. Susmazsanız sustururum. (Bakan Zeki Eratman”a)
- Oturun yerinize.( Bakan Zeki Eratman”a)
- Eğer ben kesin deyince kesmezseniz kestirmesini bilirim. (Adnan Menderes”e)
- Bunları bırakın, zorlamayın kendinizi. (Adnan Menderes”e)
- Öyle değil, öyle değil, öyle değil. Otur yerine! (Milletvekili Hüseyin Fırat”a)
- Sen yalancı şahide benziyorsun. Anlat bakalım neymiş? (Bir şahide)
- Öyle şey olmaz, kısa kes , az konuş! (Bakan Hasan Polatkan”a)
- Yapma, okundu, anlamadınız mı? (Adnan Menderes”e)
- Lüzumsuz laflar bunlar,, buyurun hadi. (Milletvekili Rüknettin Nasuhioğlu müdafiine)
- Bizim burada boş laf dinleyecek vaktimiz yok başka. (Adnan Menderes”e)
- Kendi çiftliğinizin ve kendi maaşınızın peşinden koşmayı bilirsiniz. (Adnan Menderes”e)
- Sizi on beş dakikadan fazla dinleyemeyiz. (Bakan Hasan Polatkan”a)
- Ben ömrümde yalan söylemedim demek müdafaa değildir. Bunlar asılsız sözlerdir. (Bakan Hamdi Ongun”a) - ( K-Bkz Erdal Şen, Zaman G. 07.09.2006)
* Onlar nerde, bilmiyorum! Yassıada kararlarıyla, idam edilenlerse, milletin gönlünde.
Aradan bunca yıl geçti. Yassıada mahkemeleri, işleyiş biçimiyle, sonuçlarıyla, tarihteki yerini aldı. suçsuz yere bu millete, bu devlete hizmet etmiş pırıl pırıl insanlar asıldı. O gün için, Milli Birlik Komitesi üyeleri güç kullanarak, yanlışlarıyla, doğruları saptırarak milletin yanında gibi görünebildiler... Ama yıllar sonra ne oldu? Şimdi onlar nerede, neredeler? Kimse bilmiyor. Ama, Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan gibi memleket evlatları, milletin gönlündeki yerlerinde yaşıyorlar.
Hele 49 yıl sonra, Yassıada Mahkemelerinin belgeleri kamuoyuna açıklanınca, Cemal Gürsel”in Menderes”e yazdığı mektuptaki övücü, methedici maddelerin çıkarılıp, sadece uyarı bölümlerini kamuoyuna açıklayınca, başları göğe değdi o günkü Milli Birlik Komitesi üyelerinin sanki... Öyle zannettiler... Ama öyle değildi, öyle değilmiş.
Zaman gazetesinin 4,5,6,7 ve 9 Eylül tarihli sayılarında Politika Muhabiri Erdal Şen imzasıyla kamuoyuna açıklanan, Yassıada tutanaklarıyla ilgili yorumlardan sonra şu soru ortaya konuldu: “Onlar şimdi nerede, nerelerde bilmiyoruz. Yassıada kararlarıyla idam edilenlerse, milletin gönlünde” cevabı verildi. Bu yayından sonra, saptırmalar oldu. Bunlardan bazı bölümler, aktarmalar alalım buyrun:
- Mektubun ortaya çıkması en büyük arzumdu. Mektubun 27 Mayıs”tan sonra değiştirildiği birinci derece tanıkların beyanlarıyla biliniyordu. (Aydın Menderes)
- Yassıada belgeleri, Türkiye”nin telekulakla 56 yıl önce tanıştığını ortaya çıkardı. DP iktidara gelince Menderes”i dinlemek için PTT bünyesinde özel birim oluşturulmuş.
- Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur”an-ı Kerim basmak için Almanya”ya matbaa sipariş etti. Prova baskıları beğenildi. Bu girişim, darbeden sonra Menderes aleyhine kullanıldı. Kur”an sayfaları dava dosyasına girdi.
- Yassıada siyasilere karşı acımasızca davranan, ağır sözler sarf ederek, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor” sözleriyle, tarihin kara sayfalarındaki yerini aldı. 
- Yassıada mahkemeleri, hem kuruluşu, hem yargılama biçimi, hem de kararların verilişi açısından incelendiğinde adil yargılama biçimi, hem de kararların verilişi açısından incelendiğinde adil yargılama ilkesinin açık bir şekilde ihlal edildiği görülmektedir. (Sami Selçuk),
- Bir güce bağlı olan, özel olarak kurulan ve önyargılı şekilde hareket eden bir organa mahkeme denemez (Ümit Kardaş),
- Soru sormamı müsaade etmedi Başol. “Soracağım, sormayacaksın” tartışmasından sonra beni dışarı attı mahkeme başkanı. Ertesi gün beni “ askerlik yapmadı” diye askere aldılar. Halbuki ben askerliğimi 31. Piyade Alayı”nda yedek subay olarak yapmıştım (Talat Asal),
- 27 Mayıs”ı silahlı kuvvetler değil, silahlı subaylar yaptı. Beş bin subayı emekliye sevk ettiler. Bir iç hesaplaşma gerçekleştirdiler aslında (Hüsamettin Cindoruk)
- Mektuptan üç satırın çıkartılmış olduğunu ve bunların çok önemli cümleler olduğunu gördük. Gerçekten tarihi öğrenmeden gidiyoruz demek ki! (Çetin Altan)
- Bu baskı sadece mahkemelere has bir durum da değildi. Darbeden çok sonraları bile bu olumsuz hava herkes tesir etti. (Sadettin Bilgiç).
Evet, tekrar soruyoruz: Darbeyi yapanlar, idam kararlarını verip, uygulayanlar şimdi nerelerdesiniz? Ama aşağıladığınız, idam edilmesinden memnun olduğunuz vatan evlatları, şimdi Türk milletinin kalbinde yaşıyorlar. Yaşamaya devam edecekler...
KAYNAKLAR:
1- Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü-Arşivleri-Ankara.
2- Erdal Şen ( Zaman Gazetesi, 4,5,6,7,9 Eylül 2006-Ankara) (BİTTİ)

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Kan donduran itiraf!.. Muzaffer Erkan

Menderes'le ilgili kan donduran bir itiraf!
27 Mayıs 1960 kanlı askerî darbesi ve sonrasında Yassıada'da yaşanan sözde mahkemenin canlı tanıklarının anlattıkları, insanın kanını donduruyor.
Yassıada duruşmaları için özel olarak seçilen 120 askerden biri olan İzmirli 75 yaşındaki Muzaffer Erkan, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamlarına tanıklık etmiş bir isim. Son duruşma dışında Yassıada'daki bütün duruşmalara katılan Erkan, o gün yaşananları dün gibi hatırlıyor.
Erkan, Kütahya'daki askeri birliğinde iki ay acemi eğitiminden sonra Yassıada mahkemeleri için seçilen 120 askerin arasına girdi. Onlara 45 gün boyunca silah, atış ve özellikle "konuşmama" eğitimi verildi. Erkan'a, seçilen diğer askerler gibi,"Eğer konuşursan, arkadaşının kurşunuyla ölürsün." dendi. Erkan, mahkeme salonundan sorumlu askerler arasında görev yaptı. Menderes'i ilk olarak birinci duruşmada gördüğünü söyleyen Erkan, Bayar'ın o duruşmada söz alarak, "Bugüne kadar işlenmiş bir suç varsa bunun vebali benimdir. Asacaksanız beni asın, kimsenin suçu yok." dediğini aktardı. Mahkeme Başkanı Salim Başol'un, bu sözlere karşılık, "Biz eleyeceğiz, bir daha eleyeceğiz, bir daha eleyeceğiz, kim suçluysa onu cezalandırmaya çalışacağız. Kurt, önüne gelmiş taze kuzuyu mu yer yoksa kart koyunumu yer? Biz kuzuyu bulacağız ." dediğini ifade eden Erkan, "Adnan Menderes, mahkemenin başından sonuna kadar son derece nazik ve saygılıydı. Bir şey söylemek istediği zaman ayağa kalkar, elinde küçük bir not defteri ve kalem olduğu halde, 'Reis Beyefendi, bir konuya temas buyurmak istiyorum müsaade ederseniz.' derdi. Saygısını hiç yitirmedi. Ölüm döşeğinde bile saygısını yitirmedi." şeklinde konuştu.
BAŞSAVCININ HAKARETLERİ
Mahkemede Savcı Ömer Egesel'in sanıklara hakaret ettiğini belirten Muzaffer Erkan,"Savcı Egesel, hakaret içeren konuşmalar yapıyordu. Son celse sonunda Menderes'e, 'Ya Menderes, nasıl da ölüme çarptırıldın değil mi?' gibi olmayacak cümleler sarfetti. Bir başbakana söylenmemesi gereken laflar söyledi." diyor. Adnan Menderes, hasta olduğu için son duruşmaya katılamadı. Erkan, Celal Bayar'la ilgili olarak da şunları anlatıyor: "Celal Bayar hiçbir zaman korkmadı. Beni kimse idam edemez, biz bu memleketin münevver adamlarıyız diyordu. İmralı'ya botla gidilirken Hasan Polatkan'ı teselli etmeye çalıştı. Polatkan'a, 'Oğlum Hasan, üzülme. Yarın öbür gün bizi tahliye edecekler, bizi asamazlar.' diyordu. Polatkan, 'Beni asamazsınız, ben suçsuzum.' diyordu. İmralı'ya gittik. Önce Celal Bayar'ı gardiyanlara teslim ettik. Her sanık, ayrı ayrı tek kişilik hücrelere koyuldu. Bayar ve Menderes'le 14 bakan o gece idam edilecekti. O gece telsizler çalışmadı. Ada komutanı Tarık Güryay, hücumbotla adaya geldi ve infazların durduğunu söyledi ama Zorlu ve Polatkan infaz edildi. İnfazların durdurulma emri Ankara'dan, Cevdet Sunay'dan geldi ama infazlar olacaktı zaten."
Polatkan'ın saat 03.00'te hücresinden alınarak idam edilmek üzere götürüldüğünü söyleyen Erkan, o dakikaları şöyle özetledi: "Hasan Polatkan sürekli suçsuz olduğunu söylüyordu. Sehpada idam edilirken epeyce bocaladı. Fatin Rüştü Zorlu ise abdest alarak sehpanın önünde iki rekat namaz kıldı. Sehpaya çıktıktan sonra Türkiye'ye yaptığı hizmetleri anlattı ve cellada, 'Oğlum, bana dokunma. Benim suçum varsa kendim öteki dünyaya gideyim.' dedi ve sehpasına kendisi tekme attı." İdamlara son derece üzüldüğünü söyleyen Erkan, o günden sonra uzun süre yemek yiyemediğini ve kabuslar gördüğünü söylüyor.
ADNAN MENDERES'İN İNFAZI
Muzaffer Erkan ve diğer asker arkadaşları, kaldıkları koğuşta ertesi sabah erkenden uyandırılmış. Erkan, Menderes'in kaldığı hücrenin önünde 2,5 saat nöbet tutmuş. Nöbet sırasında yaşananları şöyle anlatıyor: "İçeride Adnan Menderes ve tabip tümgeneral vardı; Menderes hasta olduğu için idam edilmesine izin vermiyordu. Sonra İstanbul'a telefon ettiler, deniz hastanesinden başka bir doktor getirttiler. Yeni gelen doktor, Menderes'in burun deliklerine ve gırtlağına merhem sürdü, bir hap içirdi. Oradakilere, 'Birazdan düzelir.' dedi. Menderes iyi değildi, çok hastaydı. Verilen ilaçlarla biraz kendine gelir gibi oldu ama h'l' ayakta durmakta zorlanıyordu. O ilaçları verdikten sonra İstanbul'dan gelen doktor, 'İdam edilebilir' k'ğıdını imzaladı. Menderes'i alarak bota bindirdik; iki teğmen ve bir yüzbaşının yanındaydı. Yanındaki subaylara, 'Nereye gidiyoruz?' diye sordu. Subaylardan biri, 'Seni deniz hastanesine, İstanbul'a götüreceğiz. Orada muayene olduktan sonra da Ankara'ya götüreceğiz. Çocuklarına, ailene kavuşacaksın.' diye yalan söyledi. Menderes buna çok sevindi ve, 'Ne mutlu bana, kurtuldum.' dedi. İmralı'ya gelince durumu anlayarak yanındakilere, 'Yanlış yere mi geldik evladım?' diye sordu.
Yanındaki subaylar, 'Hayır efendim, görevimiz bu.' dedi. Menderes'in ellerini kelepçeleyip dinlenme salonuna aldılar. Üç saat başında nöbet tuttum. Bu arada Savcı Ömer Egesel geldi, Menderes'in ceketine ölüm fermanını astı ve ona, 'Ya Menderes, aradığını buldun, sen de asılacaksın.' gibi alaycı laflar söyledi. Bir başsavcının bunu söylememesi gerekir. Egesel, yargılama sırasında adaya fuhuş için kadın getirirdi, öyle bir karakterdi. Sonra Menderes'i odadan çıkardılar. Ada komutanı Tarık Güryay, Menderes'in arkasından, 'Hayırlı yolculuklar Menderes!' diye bağırdı. Ölüme giden bir insana bu denir mi? Güryay, çok diktatör bir adamdı. Adnan Menderes, sehpaya çıktığında son sözleri şöyle oldu: 'Türkiye'ye 10 sene başbakanlık yaptım. Türk tarihi sekiz senemi yazacak, son iki senemi de dalkavuklar. Oğlum Yüksel'in devlet tarafından okutulmasını istiyorum. Kaleminden altın damlasın, bizim gibi olmasın.' Bu sözlerden sonra cellat taburesini indirdi ve Menderes can verdi. Uzun büre bir şey yememişti, midesi boştu. Sadece bir süre önce bir tane şeftali yemişti. Asılınca şeftalinin suyu, ölüm fermanı kağıdını ıslattı."

5 Haziran 2013 Çarşamba

25 Mayıs 1960, Bir sonraki toplantılarını milli vicdanda yaptılar.

Bir sonraki toplantılarını milli vicdanda yaptılar.

SAMET OCAKOĞLU;  SİYASİ TARİHİN  ŞEREF ABİDESİ  DEMOKRAT PARTİYE MENSUP 11. DÖNEM  MİLLETVEKİLLERİ YASAMA GÖREVLERİNİ  SON  OLARAK TBMM’NİN  25 MAYIS 1960 TARİHİNDEKİ OTURUMUNDA  YAPMIŞLARDIR.

Hukuk müdafaa ederken  saf  kimliği oluşan, ilkeleri ile demokrasiyi ve çok partili hayatı ülke için vazgeçilmez  kılan Demokrat Parti,   1960 yılına gelindiğinde kuruluşunun 15. yılını yaşamaktaydı.  Kuruluşunda  sınıra yakın il ve ilçelerde teşkilat dahi kurmaması istenen,  gerçek ve  kararlı bir siyasi hareket olduğu anlaşıldığında ise siyasi otoritenin baskıcı yaptırımlarına muhatap olan Demokrat Parti,  hakkını müdafaa ettiği milletin   vicdanından ve sezgisinden  aldığı ilham ve güç ile milletin ta kendisi haline gelmişti.

67 ilin ilçe, belde, köy ve mahallerinde demokratik yapısı ile teşkilatmışDemokrat Partinin kuruluş felsefesi teşkilatının bütün kademelerine hakim olmuştu.

1946 ve 1950 dönemlerinde açığa çıkan siyasi dinamizm kendisini daha da geliştirmiş parti kademelerinde yetişen ve  deneyim kazanarak yükselen pek çok vatan evladı ülkenin kader ve mesuliyetinde layıkıyla söz sahibi olacak konuma gelmişti.

1957 seçimlerinde TBMM üyeliğine seçilen Demokrat Partili Milletvekilleri,  DP İl, İlçe ve Belde Başkanları,  teşkilatlarının  Yönetim Kurulu Üyeleri ve İl, İlçe, Belde  Belediye Başkanları, İl Genel Meclisi Üyeleri, Belediye Meclisi üyeleri  ve DP teşkilat üyesi partililer  adeta 1946 siyasi hareketinde ortaya çıkan demokrasi atölyesinin bereketli ve hayırlı ürünleri olarak Büyük Türkiye sevdasının peşine düşmüştü.

Varlığını tabandan tavana samimi ve doğru bir siyasi hareketlilik ile kazanan Demokrat Partinin en üst kurullarından en alt kurullarına egemen olan  siyaset yöntemi   siyasi murakabenin  ve siyasi rekabetin  sonuna kadar açık olduğu bir yapıyı ortaya çıkarmıştı. Parti içi demokrasi bütün kuralları ile işliyordu.

Mayıs 1950’ ye gelindiğinde her ne kadar genel seçimlere 1,5 yıl  kalmış olsa da, ufukta gözüken ve bizzat Genel Başkan Merhum Başvekil Adnan Menderes tarafından yapılacağı açıklanan  erken genel seçimler  özellikle  partili genç kadrolarda Milletvekilliği Adaylığına yönelik   büyük bir hareketliliği açığa çıkartmıştı.

1957 yılında 30 yaşında Milletvekili veya Belediye Başkanı olan bir şahsiyet 1946’ da 19 yaşındadır. 1960 yılında yapılacak olası bir genel seçimde 30 yaşında Milletvekili ve Belediye Başkanı olacak şahsiyet 1946 yılında 15 yaşındadır.

1960 yılına gelindiğinde Demokrat Parti bir yanda ülkeyi bir uçtan bir uça büyük ve isabetli bir kalkınma  hamlesinin bereketleri ile  donatırken diğer yanda parti insan kaynağının en büyük zenginliği olan gençlerini  siyasi tecrübe ile donatarak yetiştirmişti.

Ekim 1957’ deki  Milletvekili Genel Seçimlerinde 3. defa tek başına iktidar olan Demokrat Parti’ nin  Genel Başkanı Merhum Adnan Menderes’in Başvekil olduğu 5. Menderes Kabinesi iş başında idi. DP kurucu Genel Başkanı Celal Bayar 3. Cumhurbaşkanı idi.

Türkiye,  uluslararası alanda 1955’ ten beri sürdürülen politikalarını başarıya ulaştırmış Londra, Zürich anlaşmaları yapılmış ve milli politikalarımıza uygun ve  güvencemiz altında bir Kıbrıs ortaya çıkarılmıştı.

AET (AB) üyesi ülkeler, Türkiye’nin AET üyeliği için davetkar olmuş, üyelik başvurumuz memnuniyetle karşılanmış ve aynı dönemde başvuru yapan Yunanistan ile birlikte  Türkiye- AET (AB) müzakereleri başlamıştı.

Çatlamış toprak ile kavurucu güneş arasına sıkışmış köylü suya, yola, iyi cins tohuma, krediye, traktöre ve alın teri olan ürününün gerçek karşılığına kavuşmuştu.

Tarım ve Sanayi politikaları meyvelerini vermiş  yoksunluk envanteri ve külfet hissesi, fırsat eşitliği ve nimet karşısında acizleşmiştir.

Toplu iğne imal edemeyen bir ülkeden  öz kaynakları ile buharlı lokomotifini üreten ülkeye gelinmiştir.

Sağlık ve eğitim alanındaki yatırımlar ile tarımsal ürün  istihsalindeki  artışlar büyük bir milletin mensubu, büyük bir devletin vatandaşı olmanın nimet ve mutluluğunu ülkenin her kesimindeki insanlarının zihninde ve yüreğinde hissedilmesini sağlamıştır.

İfade edebilen, hak arayabilen, hakkı aranan, medeniyetinin bütün değerlerini yaşayan, aidiyet duygusu güçlü, dayanışma ve kardeşlik duyguları aktif bir milletin  özen göstererek  koruduğu  bir anlaşılma ve  huzur ortamı ülke toprakları ile harman olmuştu.

Mayıs 1954’ de AİHS’ i parlamentosunda onaylayan Türkiye,  bireyi güçlendirecek politikalarını hukuk alanında da uygulamaya koymuştu.

Bu ortamı yaşayan  Türkiye’ de asıl  sahibi millet olan  Demokrat Parti,ritmini ve temposunu bulmuş olarak 46 şafağının büyük yürüyüşünü Büyük Türkiye hedefine doğru  sürdürmekteydi.

DP kadrolarının oluşturduğu siyasi tempo doğurgandır, kendini sürekli yeniler ve geliştirir. Bilimseldir ve çağdaştır.

Bütün bu olanlar bugün özlenecek kadar güzeldir ve aydınlıktır.

Ancak bir karanlık odak hazırlık içindedir.

Demokrasinin ışığını karartmanın peşine düşmüştü.

Ambleminin ardında koskoca bir memleket, şuurlu bir millet ve büyük bir vatan olan TBMM ve DP’ yi  hedef alan, demokratik bakış açısından görülmesi mümkün olmayan karanlık bir oluşum  DP’ nin ritmini ve temposunu  bozmak istemektedir.

Genç Demokrasimiz üzerinde yaratılan suni buhran ve kaostan sıyrılma yolunu millette gören DP’liler tempolarını oluşturan millete gittiler ama bu karaltının kaynağı millette  değildi elbette.

Bu yazımda 27 Mayıs 1960 darbesinin karanlık ortamı ve darbeye giden sürece değinmeden aziz hatıralarını  anmaya çabaladığım 27 Mayıs 1960 darbesine muhatap olmuş 11. Dönem DP Milletvekillerinesaygımı ifade etme dileğindeyim.

27 Mayıs 1960 darbesine muhatap olan 11 Dönem Demokrat Parti Milletvekilleri ve DP iktidarı TBMM’ deki son oturumunu 27 Mayıs 1960’ tan iki gün önce 25 Mayıs 1960 tarihinde yapmıştır. Yasama hak ve görevleri darbe yaptırımı ile zorla sonlandırılan ve Yassıadanın zulmet kulvarlarında Yüksek Adalet Divanı isimli Mahkemede hayali kastlardan sorumlu tutularak yargılanan  DP’ li Milletvekillerine karşı sergilenen kötü ve hukuksuz muameleye dayanamayan Merhum Cumhurbaşkanı ve DP kurucu Genel Başkanı Celal Bayar, Yassıada Mahkemelerinde sanık sandalyesinden fırlamış açık mikrofonu eline almış ve mahkeme heyetine ‘’ Sizin burada böyle davrandığınız kişiler  iyi yetişmiş, bölgelerinin en sevilen, sayılan ve seçim kazanarak Milletvekili olmuş kişileridir’’ demiştir.

11. Dönem TBMM’ nin 25 Mayıs 1960 tarihli son oturumuna katılan Demokrat Partili Sayın Milletvekillerinin isimlerini anma sorumluluğunu duyuyorum.

25 MAYIS 1960 TARİHLİ TBMM OTURUMUNDA HAZIR BULUNAN VE 11. DÖNEMİN SON OTURUMUNDAKİ OYLAMADA  KABUL OYU KULLANAN MİLLETVEKİLLERİ.

ADIYAMAN: Sait Ağar, Gani Gürsoy, Şefik San, Sırrı Turanlı, Ali Yaşar AFYONKARAHİSAR: Rıza Çerçel, Arif Demirer, Orhan Kökten, Kemal Özçoban, Mustafa Öztürk, Osman Talu, Necati Topcuoğlu, Orhan Uygun, Murad Âli Ülgen, Gazi Yiğitbaşı AĞRI : Kasım Küfrevi, Halis öztürk, Şeref Saraçoğlu, Celâl Yardımcı AMASYA : Kemal Eren, Hâmit Koray, Nazifi Şerif Nabel, İsmet Olgaç ANTALYA : Mehmet Ak, Kenan Akmanlar, Sadık Erdem, Attilâ Konuk, Burhanettin Onat, İbrahim Subaşı, Ahmet Tokuş, Yaşar Yazıcı. AYDIN: Fethi Batur, Hüsamettin Coşku, Necati Celim, Namık Gedik, Nail Geveci, Nihat îyriboz, Piraye Levent, Etem Menderes, Ekrem Torunlu.BALIKESİR:Vacid Asena,Muzaffer Emiroğlu, Ali İleri, Halil İmre, Faik Ocak, Fuat Onat, M. Halûk Timurtaş, Muharrem Tuncay, Sırrı Yırcalı, Sıtkı Yırcalı. BİNGÖL:Sait Göker.BİTLİS: Nürettin Barut, Selâhattin İnaıı,BOLU: Servet Bilir, Zuhuri Danışman, Mithat Dayıoğlu, Mahmut Güçbilmez,İhsan Gülez, BURSA:Hüseyin Bayrı, Müfit Erkuyumcu, Agâh Erozan, Sadettin Karacabey, Salâhaddin Karacagil, Recep Kırım, Halûk Şaman, Nurullah İhsan Tolon, Hilâl Ülnıan, Kenan Yılmaz, İhsan Gülez. ÇANAKKALE: Nureddin Fuad Alpkartal, Halim Alyot, Ahmet Hamdi Sezen, Servet Sezgin, Nahit Ural, Fatin Rüştü Zorlu. ÇORUM: Sedat Baran, Mustafa Kemal Biberoğlu, Ali Dedekargınoğlu, Kemal Erdem,Yakup Gürsel, Fevzi Hacırecepoğlu, Cevat Köstekçi, Hüseyin Ortakcıoğlu, Kemâl Terzioğlu. DENİZLİ: Baha Akşit, Turan Bahadır,Mehmet Karaşan, A. Hamdi Sancar. DİYARBAKIR: Fikri Arığ, Tahsin Cahit Çubukçu, Sezai Demiray, Hâmid Zülfü Tigrel, Halil Turgut, Hüseyin Ülkü. EDİRNE:Rasih Gürkan, Sabahattin Parsoy, Mükerrem Sarol. ERZURUM: Osman Alilıocagil,Rıfkı Salim Burçak, Sabri Erduman, Şevki Erker, Abdülkadir Eryurt, Melik Fırat, Sait Kantarel, Hasan Numanoğlu, Fethullah Taşkesenlioğlu, Rıza Topcuoğlu, Mustafa Zeren. ESKİŞEHİR: Muhtar Başkurt, Mustafa. Çürük, Hamit Dedelek, Hasan Polatkan, Hicri Sezen. GAZİANTEP:  İhsan Daî, Bahadır Dülger, Samih İnal, Süleyman Kuranel, Ali Ocak, Nedim ökmen, Cevdet San, Ali Şahin. GİRESUN:Sadık Altıncan, Hamdi Bozbağ, Hayrettin Erknıen, Mustafa Hemiş, Tahsin İnanç, Doğan Köymen, Mazhar Şener. İÇEL : Mehmet Dölek, Hüseyin Fırat, Sami Göknar, İbrahim Gürgen, Yakup Karabulut, Refik Koraltan, Hidayet Sinanoğlu, Niyazi Soydan. İSTANBUL : İsak Altabey, Arslan Nihat Bekdik,Faruk Nafzi Çamlıbel, Sedat Çetintaş, Muhlis Erdener, Selim Erengil, Hüsamettin Giray, Ayşe Günel,Rüştü Güneri, Mehmet Gürpınar, Hadi Hüsman,Enver Kaya, Mucip Kemalyeri, Lütfi Kırdar, Nizamettin Kırşan, Nihat Haluk Pepeyi, İbrahim Sevel, Zakar Tanver, Necla Tekinel, Nazlı Tlabar, Fahrettrin Ulaş. Nuri Yamut, Tahsin Yazıcı, Mahmut Yüksel.İZMİR : Kemal Demiralay, Ali Lâtifaoğlu, Tevfik Tığlı,Danyal Akbel, Abdullah Aker, Perihan Arıburun, Enver Dündar Başar, Behzat Bilgin, Muammer Çavuşoğlu, Sadık Giz, Nuriye Pınar, İlhan Sipahioğlu, Fevzi Uçaner. KARS: Rasim İlker. KASTAMONU:Muzaffer Akdoğanlı, Basri Aktaş, Nâzım Batur, Süleyman Çağlar, Hilmi Dura, Şükrü Esen,Münif İslâmoğlu, Hadi Tan, Kemal Demiralay,Ali Lâtifaoğlu, Tevfik Tığlı. KAYSERİ: Fikri Apaydın, Ömer Başeğmez, Kamil Gündeş, Servet Hacipaşaoğlu, Osman Kavuncu, İbrahim Kirazoğlu, Ali Rıza Kılıçkale, Fahri Köşkeroğlu, Hakkı Kurmel, Durdu Turan. KIRKLARELİ : Mehmet Ali Ceylan. KOCAELİ : Dursun Erol, Cemal Tüzün, Nüzhet Unat, Sadettin Yalım. KONYA : İshak Avni Akdağ, Osman Bibioğlu. Remzi Birand, Reyhan Gökmenoğlu, Muhittin Güzelkılıç. MANİSA : Samet Ağaoğlu, Sezai Akdağ, Atıf Akın, Selim Akiş, Nebil Sadi Altuğ, Hikmet Bayur, Şemi Ergin, Nafiz Körez, Sudi Mıhçıoğlu, Orhan Ocakoğlu, Cevdet Özgirgin, Cemil Şener, İhsan Yalkın. MUĞLA : Turhan Akarca, Nuri Özsan, Sadi Pekin, Turgut Topaloğlu. MUŞ : Şemsi Ağaoğlu, Şefik Çağlayan, Giyasettin Emre.NEVŞEHİR: Necmettin Önder, Hasan Hayati Ülkün, Zihni Üzer, Münip Hayri Ürgüblü. NİĞDE: Medeni Berk, Ali Gürün, Şefik Refik Soyer.RİZE . Hüseyin Agun, İzzet Akçal, Ahmet Morgil, Muzaffer Ünal.SAKARYA : Nüzhet Akın, Tacettin Barış, Hamdi Başak, Selami Dinçer, Hamza Osman Erkan, Baha Hun, Nusret Kirişçioğlu. SAMSUN : Ekrem Anıt, Apdullah Eker, Ömer Güriş, Tevfik İleri, Apdullah Keleşoğlu, Asaf Saraçoğlu, Fikri Şen, Hamdi Tekay, Ferid Tüzel, Nüzhet Ulusoy. SİİRT : Baki Erden, Veysi Oran, Mehmet Daim Süalp.SİNOP: Nusret Kuroğlu, Ömer Özen, Hamdi Özkan, Mahmut Pınar, Muharrem Tansel. SİVAS : Edip İmer. TEKİRDAĞ : Nurettin Aknoz, Ali Çakır, Ahmet Paker. TRABZON : Sabri Dilek, Fikri Karanis, Selahattin Karayavuz, Osman Nuri Lermioğlu,Salih Ramoğlu, Pertev Saraç, İsmail Şener, Mustafa Reşit Tarakçıoğlu. URFA : Ömer Yüksel, UŞAK: Adnan Çalıkoğlu YOZGAD:Talat Alpay, Mahmut Ataman. Atıf Benderlioğlu, Sefer Eronat, Ömer Lütfü Erzurumluoğlu, Numan Kurban, Fuat Nizamoğlu, Nazım Tanıl, ZONGULDAK : Apdullah Akın, Sebati Ataman, Ali Kaya, Hüseyin Ulus.

Demokrat Parti  11. Dönem Milletvekillerinin manevi şahsiyetleri kadir kıymet bilen vefalı büyük bir milletin vicdan ve hukuk duygusunda,  misyonlarında ve vizyonlarında yaşamaktadırlar.

SAMET OCAKOĞLU

3 Mayıs 2013 Cuma

27 MAYIS'IN MENFUR KADROSU; İŞGALCİ VE CUNTACILAR

27 MAYIS KALKIŞMASI KONUSUNDA ÖNEMLİ BİR TESPİT VE BAZI GERÇEKLER
a) 27 Mayıs 1960 da Türk Silâhlı Kuvvetlerinin, yönetimi, darbeyle milli iradeden alıp Milli Birlik Komitesine devrettiği üyeler ve doğrudan ihtilali planlayan, sevk idare ve organize eden grup :
            S.No:   Adı ve Soyadı  :           Rütbesi / Görevi                                                          :
            01.      Cemal GÜRSEL                      Devlet ve Hükümet Başkanı, Orgeneral
            02.      Ekrem ACUNER                     Kurmay Albay
            03.      Refet AKSOYOĞLU              Kurmay Yarbay
            04.      Mucip ATAKLI                       Kurmay Albay
            05.       Fazıl AKKOYUNLU              Piyade Yarbay
            06.       İrfan BAŞTUĞ                        Tümgeneral
            07.       Rıfat BAYKAL                       Kıdemli Piyade Yüzbaşı
            08.       Emanullah ÇELEBİ                  Kıdemli Kurmay Yüzbaşı
            09.       Ahmet ER                               Jandarma Binbaşı
            10.       Orhan ERKANLI                    Kurmay Binbaşı (İnönü’nün yakın dostu )
            11.       Vehbi ERSÜ                           Kıdemli Kurmay Yüzbaşı
            12.       Numan ESİN                          Kurmay Yüzbaşı
            13.       Suphi GÜRSOYTRAK           Kıdemli Kurmay Binbaşı (İnönü’nün yakın dostu)
            14.       Orhan KABİBAY                   Kurmay Yarbay
            15.       Kadri KAPLAN                     Kurmay Binbaşı
            16.       Mustafa KAPLAN                  Kurmay Yarbay
            17.       Suphi KARAMAN                 Kurmay Yarbay
            18.       Muzaffer KARAN                   Tank Kıdemli Binbaşı
            19.       Kamil KARAVELİOĞLU       Kurmay Yüzbaşı
            20.       Osman KÖKSAL                   Kurmay Albay
            21.       Münir KÖSEOĞLU                Kurmay Deniz Binbaşı
            22.       Fikret KUYTAK                     Kurmay Albay
            23.       Sami KÜÇÜK                        Kurmay Albay
            24.       Cemal MADANOĞLU           Tümgeneral
            25.       Sezai O’KAN                         Kurmay Albay
            26.       Muzaffer ÖZDAĞ                   Kurmay Yüzbaşı
            27.       Fahri ÖZDİLEK                      Orgeneral (İstanbul Sıkıyönetim Komutanı)
            28.       Mehmet ÖZGÜNEŞ               Kurmay Yüzbaşı
            29.       Selahattin ÖZGÜR                  Kurmay Binbaşı
            30.       Şükran ÖZKAYA                   Kurmay Binbaşı
            31.       İrfan SOLMAZER                  Personel Kıdemli Yüzbaşı
            32.       Şefik SOYUYÜCE                 Kurmay Binbaşı
            33.       Dündar TAŞER                       Tank Binbaşı
            34.       Haydar TUNÇKANAT          Kurmay Albay
            35.       Alpaslan TÜRKEŞ                  Kurmay Albay (Başbakanlık Müsteşarı oldu)
            36.       Sıdkı ULAY                            Tümgeneral
            37.       Ahmet YILDIZ                        Kurmay Albay
            38.       Muzaffer YURDAKULER      Kurmay ALBAY

Albaylar           ( tümü kurmay) 9 kişi    ortalama yaş            :   42
Yarbaylar         ( tümü kurmay) 4   “     ortalama yaş            :   41
Binbaşılar         ( 10’u  kurmay)            13 “     ortalama yaş :   38
Yüzbaşılar        (4’ü kurmay)                7  “      ortalama yaş :   34
Toplam  :          33 Subay, ortalama yaş :   39, Görüldüğü gibi ortalama rütbe binbaşı-yarbay’ dır. Otuz üç yüzbaşı-binbaşı-yarbay, son aşamada aralarına dört general ve emekliliğini isteyerek izne ayrılmış bir orgenerali almışlardır.

yassıada (ENGİZİSYON) mahkemesi kararları

ONLAR;
"ÖRGÜTLÜ BİR İHANET ŞEBEKESİ GİBİ"
İDİLER!..
YASSI ADA MAHKEMELERİ  
namı diğer YÜKSEK (!?) ADALET DİVANI

Kuruluş  : 12.Haziran.1960 tarih ve 1 sayılı ve 29.Haziran.1960 Tarih ve 16 Sayılı kararlar,

Yüksek Adalet Divanı Başkanı : Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim BAŞOL
Asil Üyeler                                          :
Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı                    Ferruh ADALI,
Yargıtay Üyesi                                                            Selman YÖRÜK,
Yargıtay Üyesi                                                            Abdullah ÜNER,
Danıştay Üyesi                                                            Hıfzı TÜZ,
Danıştay Üyesi                                                            Cahit ÖZDEN,
Askeri Yargıtay Başsavcısı Hakim General                  Rıza TUNÇ
Askeri Yargıtay Üyesi Hakim Yarbay              Hasan GÜRSEL
Askeri Yargıtay Üyesi Hakim Yarbay              Nahit SAÇLIOĞLU

Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı         : Y.Soruşturma Kurulu Üyesi    Altay Ömer EGESEL
Başsavcı Yardımcıları :     Salim Ertem, Fahrettin Öztürk, Avni Yurtsever, Faruk Siret Değermen, Orhan Erdoğan, Niyazi Kırdar, Ahmet Bayrak, Süleyman Taşar, Necdet Darıcıoğlu, Servet Tüzün, Turgut Lüleci,
Yüksek Soruşturma Kurulu Başkanı     :  Celalettin KURELMAN, Yargıtay 6. Ceza D. Başkanı
Duruşmaların Başlangıç Tarihi              :  01.Ağustos.1960
Karar Tarihi                                                    :  15.Eylül.1961
KARARLAR; Yassı Ada’ da Demokrat Parti Bakan ve Milletvekilleri Hakkında Verilen Cezalar:
ATATÜRK : * Türk milleti’nin idare şekli “kuvvetler birliği” esasına dayanır. Egemenlik birdir. Kayıtsız şartsız milletindir. Büyük Millet Meclisi, millet adına egemenlik hakkını kullanır. Yasama ve yürütme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde toplanır. Meclis yasama yetkisini bizzat kullanır. Yürütme yetkisini kendi arasından seçeceği Cumhurbaşkanı ile onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu’na bırakır. Türkiye’de Mahkemeler tarafsız ve bağımsızdır.!? (1935-Ulus Gazetesi)

BERAAT EDENLER                                     : ( 47 KİŞİ )
İlhan Sipahioğlu, Sırrı Turanlı, Arif Demirer, Kemal Özçoban, Kasım Küfrevi, Mehmet Ak, Atilla Konuk, İbrahim Subaşı, Faik Ocak, Fuat Onat, Nusrettin Barut, Müfit Erkuyumcu, Hulusi Köymen, Mehmet Karasan, Tahsin Cahit Çubukçu, Mehmet Hüsrev Ünal, Rasih Gürkan, Osman Alihocagil, Şevki Erker, Abdülkadir Eryurt, Münip Özer, Fetullah Taşkesenlioğlu, Sadık Altıncan, Ali Naci Duyduk, Mazhar Şener, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sedat Çetintaş, Rüştü Güneri, Aleksandır Hacıpulos, Fahrettin Ulaş, Necmi Nuri Yücel, Mahmut Yüksel, Muzaffer Akdoğanlı, Şükrü Esen, Servet Hacıpaşaoğlu, Şefik Bakay, Abdurrahman Fahri Ağaoğlu, Orhan Ocakoğlu, Cevdet Özgirgin, Münip Hayri Ürgüplü, Naci Berkmen, Sabri Dilek, Mahmut Goloğlu, Fikri Karanis, Osman Nuri Lermioğlu, Osman Tıran ve Hüseyin Ulus
4 YIL 2 AY AĞIR HAPİS CEZASINA MAHKUM EDİLENLER                             ( 143 KİŞİ ) :
Şemi Ergin, Selâhattin Karacagil, Recep Kırım, Hilâl Ülman, Halim Alyot, Sedat Baran, Kemal Erdem, Yakup Gürsel, Fevzi Hacırecepoğlu, İsmail Hadımlıoğlu, Rafet Tavaslıoğlu, Fikri Arığ, Sezai Demiray, Kâmil Tayşı, Hamit Zülfü Tigrel, Nurettin Manyas, Rüknettin Nasuhioğlu, Hüseyin Şahin, Rıfkı Salim Burçak, Mehmet Eyüboğlu, Melik Fırat, Sait Kantarel, Hasan Numanoğlu, Rıza Topçuoğlu, Halil Akkurt, Muhtar Başkurt, Mustafa Çürük, Hamit Dedelek, Hicri Sezen, Ali Şahin, Hamdi Bozbağ, Mustafa Hemiş, Tahsin İnanç, Übeydullah Seven, Mehmet Dölek, Sami Göknar, İsak Altabey, Nazmi Ataç, Arslan Nihat Bektik, Selim Erengil, Hüsamettin Giray, Ayşe Günel, Mehmet Gürpınar, Mehmet Faruk Gürtunca, Ali Harputlu, Mucip Kemâlyeri, İbrahim Seven, Mıgırgıç Şellefyan, Neclâ Tekinel, Nazlı Tılabar, Sebati Acun, Danyal Akbel, Selâhattin Akçiçek, Necdet Davran, Perihan Arıburun, Necdet İncekara, Nuriye Pınar, Fevzi Uçaner, Behçet Uz, Ahmet Ünal, Selim Ragıp Emeç, Süleyman Çağlar, Fikri Apaydın, Ömer Başeğmez, Ebubekir Devellioğlu, Fahri Köşkeroğlu, Hakkı Kurmel, Durdu Turan, Mehmet Ali Ceylan, Avni Sakman, Dündar Tekant, Hüsnü Yaman, İshak Avni Akdağ, Hamdi Ragıp Atademir, Mustafa Bağrıaçık, Osman Bibioğlu, Remzi Birant, Sıtkı Salim Burçak, Reyhan Gökmenoğlu, Muhittin Güzelkılıç, Ali Saim Kaymak, Hulki Amil Keymen, Ahmet Koyuncu, Tarık Kozbek, Mustafa Runyun, Sabahattin Sayın, Sami Soylu, Ömer Şeker, Nafiz Tahralı, Mehmet Diler, İbrahim Germeyanoğlu, Ahmet İhsan Gürsoy, İrfan Haznedar, Süleyman Sururi Nasuhoğlu, Emin Topaler, Atıf Akın, Selim Akış, Nebil Sadi Altuğ, Hikmet Bayur, Nafiz Körez, Sudi Mıhçıoğlu, Cemil Şener, İhsan Yalkın, Turhan Akarca, Nuri Özsan, Sadi Pekin, Turgut Topaloğlu, Şemsi Ağaoğlu, Baha Hun, Abdullah Eker, Ömer Güriş, Ferit Tüzel, Şükrü Uluçay, Suat Bedük, Baki Erden, Fikri Şendur, Nusret Kuruoğlu, Ömer Özen, Hamdi Özkan, Mahmut Pınar, Muharrem Tansel, Ali Çakır, Hasan Gürkan, İsmail Özdoyuran, Ahmet Peker, Keramettin Gençler, Hâluk Çulha, Hasan Polat, Salih Zeki Ramoğlu, Ömer Yüksel, Talât Alpay, Mahmut Ataman, Ömer Lütfü Erzurumluoğlu, Numan Kurban, Fuat Nizamoğlu, Nazım Tanıl, Abdullah Akın, Cemal Zühtü Aysan, Suat Başol, Ali Kaya, Tahir Öktem, Necati Tanyolaç ve Hulusi Timur.
5 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER         :  ( 117 KİŞİ )
Abdullah Aker, Sait Bilgiç, Muzaffer Önal, Sait Ağar, Gani Gürsoy, Şefik San, Ali Yaşar, Orhan Kökten, Mustafa Öztürk, Osman Talu, Necati Topçuoğlu, Orhan Uygun, Şeref Saraçoğlu, Faruk Çöl, Nazifi Şerif Nabel, İsmet Olgaç, Hüseyin Özbay, Adnan Selekler, Ahmet Tokuş, Yaşar Yazıcı, Mecit Bumin, Hilmi Çeltikçioğlu, Eyüp Doğan, Yaşar Gümüşel, Hüsamettin Coşkun, Nihat Eğriboz, Piraye Levent, Ekrem Torunlu, Cevat Ülkü, Esat Budakoğlu, Muzaffer Emiroğlu, Mekki Sait Esen, Ali İleri, Arif Kalıpsızoğlu, Ahmet Kocabıyıkoğlu, Muharrem Tuncay, Sırrı Yırcalı, Sıtkı Yırcalı, Ertuğrul Çolak, Mehmet Erdem, Şevki Hasırcı, Sait Göker, Ekrem Yıldız, Rıfat Bingöl, Servet Bilir, Mithat Dayıoğlu, Mahmut Güçbilmez, Kadir Kocaoğlu, Nezih Tütüncüoğlu, Behçet Kayaalp, Sadettin Kracabay, Nurullah İhsan Tolun, Nurettin Fuat Alpkartal, Nahit Ural, Hamdi Bulgurlu, Ali Dedekargınoğlu, Cevat Köstekçi, Ali Çobanoğlu, Ali Rıza Karaca, Nuri Onur, Hüseyin Ülkü, Sebahattin Parsoy, Mustafa Zeren, Abidin Potuoğlu, Ekrem Cenani, İhsan Dai, Samih İnal, Cevdet San, Selâhattin Ünlü, Rüştü Çetin, İbrahim Gürgen, Yakup Karabulut, Hidâyet Sinanoğlu, Niyazi Soydan, Kemal Demiralay, Ali Lâtifaoğlu, Tevfik Tığlı, Nizamettin Kırşan, Haluk Nihat Pepeyi, Mithat Perin, Celâl Ramazanoğlu, Tahsin Yazıcı, Hristaki Yoannidis, Sadık Giz, Behzat Bilgin, Osman Kapani, Ekmel Kavur, Basri Aktaş, Ali Gözlük, Ali Rıza Kılıçkale, Dursun Erol, Sadettin Yalım, Nüzhet Onat, Gıyasettin Emre, Hasan Hayati Ülkün, Zihni Üner, Ali Gür, Atıf Topaloğlu, Hüseyin Agun, Mehmet Fahri Mete, Ahmet Morgil, Nüzhet Akın, Tacettin Barış, Hamdi Başak, Hamza Osman Erkan, Rıfat Kadızade, Salim Çonoğlu, Necmettin Doğuyıldızı, Abdullah Keleşoğlu, Asaf Saraçoğlu, Fikri Şen, Hamdi Tekay, Veysi Oran, Selâahattin Karayavuz, Pertev Sanaç, İsmail Şener ve Mustafa Reşit Tarakçıoğlu.

6 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER         : ( 15 KİŞİ )
Kemal Erden, Hamit Koray, Fethi Batur, Nail Geveci, Zuhuri Danışman, Süleyman Kuranel, Ali Ocak, Doğan Köymen, Muammer Çavuşoğlu, Nazım Batur, Ömer Cebeci, Zeyyat Mandalinci, Şefik Çağlayan, Mehmet Daim Süalp, Nurettin Aknoz.

7 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER         : ( 6 KİŞİ )
Haluk Timurtaş, Hüseyin Bayrı, Ahmet Hamdi Sezen, Sabri Erduman, Enver Dündar Başar ve Kâmil Gündeş

8 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER         : ( 2 KİŞİ ) İhsan Gülez ve Halil Turgut.

10 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER       : ( 17 KİŞİ )
Ethem Menderes, Atıf Benderlioğlu, Hayrettin Erkmen, Hadi Hüsman, Haluk Şaman, Sebati Ataman, Nüzhet Ulusoy, Turan Bahadır, Sefer Eronat, Halis Öztürk, Kenan Akmanlar, Burhanettin Onat, Halil İmre, Servet Sezgin, Kemal Terzioğlu, Hamdi Ongun, Münif İslâmoğlu.

15 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER       : ( 3 KİŞİ ) Mükerrem Sarol, Hüseyin Fırat, Burhan Belge

20 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLEN  : ( 1 KİŞİ ) Nedim Ökmen

MÜEBBET HAPSE MAHKUM EDİLENLER          : ( 30 KİŞİ )
Medeni Berk, İzzet Akçal, Celâl Yardımcı, Tevfik İleri, Vacit Asena, Kemal Biberoğlu, Hilmi Dura, Osman Kavuncu, Himmet Ölçmen, Kemal Özer, Necmettin Önder, Selâmi Dinçer, Ekrem Anıt, Hüseyin Ortakçıoğlu, Reşat Akşemsettinoğlu, Murat Ali Ülgen, Selim Yatağan, Sadık Erdem, Necati Çelim, Selâhattin İnan, Mazlum Kayalar, Nuri Togay, Muhlis Erdener, Enver Kaya, Rauf Onursal, Kemal Serdaroğlu, Hadi Tan, Cemal Tüzün, Samet Ağaoğlu, Sezai Akdağ

ÖLÜM CEZASINA ÇARPTIRILANLAR                 : ( 14 KİŞİ )
Celâl BAYAR, Adnan MENDERES, Fatin Rüştü ZORLU, Hasan POLATKAN, Refik KORALTAN, Agâh EROZAN, İbrahim KİRAZOĞLU, Hamdi SANCAR, Nusret KİRİŞOĞLU, Bahadır DÜLGER, Emin KALAFAT, Baha AKŞİT, Osman KAVRAKOĞLU, Zeki ERATAMAN

İDAM KARARI İNFAZ EDİLENLER                      : Adnan MENDERES, Fatin RÜŞTÜ ZORLU, Hasan POLATKAN,

YASSIADADA ÖLEN (?!) ve / veya ÖLDÜRÜLEN :  ( 7 - yedi milletvekili )
Yusuf Salman, Lütfü Kırdar, Gazi Yiğitbaşı, Yümmi Üresin, Nuri Yamut, Kenan Yılmaz ve Zakar Taver.

İNTİHAR                                                                   : 1 Kişi, Namık GEDİK  ( Aydın Milletvekili  )

BİLANÇO / 27 MAYI’IN, MİLLETE-DEMOKRASİYE VE DP’YE FATURASI :
Toplam Tutuklu Sayısı      : 402   (Biri Cumhurbaşkanı, diğerleri Bakan ve Milletvekili)
(Ayrıca, Muhtelif İl, İlçe, Ocak ve Bucak Başkanı olarak tutuklandığı halde; Takipsizlık kararı ile salıverilen)               : 338 Kişi )
Beraat Eden : 47                      Mahkumiyet     : 348    Asılarak İdam Edilen : 3
Yassı Ada’da Ölen ve/veya Öldürülen (*)        :  7       İntihar  :  1,      Sağ Olarak Kurtulabilen: 391 kişi
(*) DP Sağlık Bakanı Dr. Lütfi Kırdar, yassıda mahkemesinde savunma yaparken, şiddetli tahrik ve tahkir sonucu, kürsüde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir.

SONUÇ / ANALİZ        :
01. 1946 – 1960 Dönemi seçilen toplam Milletvekili sayısı       : 1.462
02. Dönem İçinde Demokrat Partiye Katılan Milletvekili          :      15
03. Ara Seçimle Gelen Milletvekili Sayısı                                 :      18
03. Dönem İçinde Sahip Olunan Toplam Milletvekili Sayısı      : 1.495
04. Eceliyle Vefat Eden Milletvekili      : 30                 
03. Dönem İçinde Öldürülen                :   1                         
04. Dönem İçinde Çekilen                   : 18                         
05. Dönem İçinde Çıkartılan                : 16                         
06. Dönem İçinde Valiliğe Atanan        :   2                     
                                                                                   


Y  A  S  S  I  A  D  A
Ölen veya Öldürülen          : 7       
İntihar Eden                       : 1       
İdam Edilen                       : 3       
Muhtelif Hapis                   : 348   
Beraatle Sonuçlanan          : 47     
Takipsizlikle Sonuçlanan    : 338    

ANIT MEZAR, VEFAT VE ŞEHİTLER.......

Türkiye Cumhuriyeti’ nin 3. ve İlk Sivil Cumhurbaşkanı Celal BAYAR 
(1883–22.Ağustos.1986)
SONRA DA, TEZ ELDEN "TÜRK ORDUSUNU" DAĞITTILAR....
Türk Siyaset ve Devlet adamı, siyasi gelenekte ülkemizin Atatürk’ den sonra gelen ikinci adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü ve ilk sivil Cumhurbaşkanı (Bursa, Gemlik / Umurbey – 1883 doğumlu), Plevne göçmenlerinden öğretmen Abdullah Fehmi Efendi’nin (öl.1918) üçüncü oğludur. (ağabeyleri Behzat ve Asım) Abdullah Fehmi Efendi 1877 Osmanlı-Rus savaşı’ndaki Balkan bozgunu sonunda, Gemlik yakınlarındaki Umurbey köyüne göçtü. Buradaki okulda öğretmenlik yaptı. Mahmut Celal BAYAR ilk ve orta öğrenimini babasının yanında gördü. Gemlik Mahkeme Kalemi ve Enerji İdaresi’nde stajyer memur olarak çalıştı. Bursa’da açılan Ziraat Bankası Veznedarlığı sınavını kazandı. Bankada veznedar olarak çalışırken, Fransız papazlar yönetimindeki Collage de L’asomption’un fransızca kurslarına devam etti. İpek böcekçiliği eğitimi veren Darullaim-i Harir kurslarını izledi, İnegöllü Rafet Bey’in kızı Reşide Hanım ile (öl.1964) evlendi. Üç çocukları oldu. Refii Bayar (1904-1941) ve Turgut Bayar (1911), Nilüfer Gürsoy BAYAR (1921).
Mahmut Celal Bey, siyaset hayatına Bursa’da gizli İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girerek atıldı. 1908 Meşrutiyeti’nin ilanından sonra bu cemiyetin Bursa’daki şubesinin önce rehber muavini, sonra da, rehberi oldu. Bu arada Ziraat Bankası’ndan Osmanlı Bankası’na geçti. 31 Mart ayaklanması başlayınca (1909) Hareket Ordusu’na katılmak üzere Bursa ittihatçılarından bir gönüllü bölüğü oluşturdu. Mudanya’ya kadar gittiyse de ayaklanma bastırıldığından İstanbul’a gitmesine gerek kalmadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin fırka (parti) konumunu alması üzerine Bursa katibi mesulü oldu. Daha sonra İzmir katibi mesulluğüne atandı. (1911) Ekonomik ve Sosyal konularla eğitim sorunlarına eğildi. Partisinin öncülüğünde İzmir Kız Lisesi açılmasına önayak oldu. (1912) Basmahane’de Şimendifer Meslek Okulu’nun açılmasına yardım etti. (1914) Yörenin ekonomisine egemen olan azınlıkların yanı sıra Türk halkının da ekonomik etkinliğinin arttırılması çabalarına girişti. “Halka Doğru Cemiyeti” ni “Halka Doğru” adıyla bu derneğin yayın organı bir dergi çıkardı. Turgut Alp takma adıyla ekonomik konularda yazı yazdı. Kooperatifçiliği yaygınlaştırmaya çalıştı. İzmir’de bir Milli Kütüphane kurdurdu. Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisiyle son bulup İttihat ve Terakki iktidardan uzaklaşıp, bu Parti’nin yöneticilerine karşı soruşturma ve suçlamalar başlayınca, savaş suçlusu olarak İzmir Sıkı Yönetim Mahkemesi’nde yargılandı, aklandı, İstanbul’da itilafçı hükümetler iş başına geçtiğinde adı bir kez daha tutuklanacaklar listesine girince, arkadaşı jandarma yüzbaşısı Sarı Edip Bey (Sarı Edep Efe) ile İzmir’den kaçıp dağlara çekildi. Gökçen Efe’ye sığındı. (Daha İzmir’de iken işgal söz konusu olduğunda, İzmir Reddi İlhak Cemiyeti’nin ve Müdafaa-i Hukuki Osmaniye’nin kuruluşuna katıldı.) Söke yöresindeki ulusal direnişçilerle işbirliği yaptı. Direnişçiler safında yunan işgaline karşı Aydın’ın geri alınması savaşlarına katıldı. Denizli cephesinde Demirci Mehmet Efeye danışman oldu. Balıkesir Kongresi kararıyla Akhisar’da Milli Alay Komutanlığı’na atandı. Son Osmanlı Meclisi Mebusanı’na Saruhan (Manisa) milletvekili olarak girdi. (1920) İstanbul’daki bu mecliste Kuvvay-i Milliye’yi öven ve Saray’ın Ulusal Kurtuluş Savaşı konusundaki ilgisizliğini yeren konuşmasıyla dikkati çekti. İstanbul’daki bu meclisin İngilizler’ce basılması üzerine Anadolu’ya geçip ilk TBMM’ye katıldı. İktisat encümeni raportörlüğü, iktisat bakan vekilliği, (1920) yaptı. Çerkez Ethem ile TBMM arasında arabuluculuk yapmakla görevlendirilen kurula üye seçildi. Çerkez Ethem ile görüşmeler yaptı. Mustafa Kemal Paşa’nın buyruğu ile kurulan Türkiye Komünist Fırkası’nın kurucuları arasında yer aldı. (1920) İktisat vekili oldu. (1921) Dışişleri Bakanı’na vekalet etti. Lozan Barış Görüşmeleri’ne giden ilk delegasyonda danışman olarak görev yaptı. İkinci TBMM seçimlerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adayı olarak İzmir Milletvekili seçildi. (1923) Mübadele, İmar ve İskan vekili oldu. (1924) Aynı yıl, İş Bankası’nı kurmakla görevlendirildi. Bakanlıktan ayrıldı. İş Bankası’nın ilk Genel Müdürü olarak 1932 yılına kadar bu Banka’nın başında kaldı. Yeniden İktisat Bakanı oldu. (1932-1937) İsmet İnönü’nün sağlık gerekçesi ile izin alması üzerine önce Başbakan Vekili, 1 Kasım 1937’de de Cumhuriyet’ in dokuzuncu İcra Vekilleri Heyeti Başkanı (Başbakan) oldu. Atatürk’ün ölümü ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra istifasını verdi. İnönü tarafından yeni Bakanlar Kurulu oluşturması istenince de, 25.01.1939 tarihine kadar görev başında kalacak İkinci Bayar Hükümeti’ni kurdu. 1939-1946 yılları arasında CHP İzmir Milletvekilliği yaptı. Türkiye’de çok partili döneme geçme çalışmaları sırasında üç arkadaşıyla birlikte (Fuat Köprülü, Adnan Menderes, Refik Koraltan) Türk demokrasi tarihinde “ Dörtlü Takrir” adını alan “parti tüzüğü ve bazı kanunlarda tadilat” isteyen önergesini Grup Başkanlığı’na verdi. (12 Haziran 1945) Önerge, CHP grubunda, imza sahiplerinin dışındaki üyelerce oy birliği ile reddedildi. Bayar dışında kalan önergesiler de CHP üyeliğinden çıkarıldı. Bunu üzerine Bayar, önce milletvekilliğinden, (26 Eylül 1945) ardından da CHP üyeliğinden (3 Aralık 1945) ayrıldı. Üçü de, CHP’den çıkartılan (Köprülü, Menderes, Koraltan) ama milletvekilliği süren, biri de (Bayar) bu partiden istifa eden Dörtlü Takrir sahipleri, 7 Ocak 1946 tarihinde, Demokrat Partiyi kurdular. Bayar Genel Başkan oldu. DP, 1946 seçimlerinde Bayar yönetiminde 66 Milletvekili ile Meclise girdi. Celâl Bayar’ da bu kez İstanbul Milletvekili seçildi. 1946-1950 yılları arasında ana muhalefet partisi lideri olarak eski partisi CHP’ye karşı sert bir muhalefet yürüttü. DP, 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde oyların % 53.36’sını alıp Mecliste büyük bir çoğunluk sağlayarak iktidar oldu. Bayar DP Genel Başkanlığından istifa ederek, 22.Mayıs.1950’ de Cumhurbaşkanı seçildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk ve İnönü’den sonra üçüncü ve ilk sivil Cumhurbaşkanı olarak 1954 ve 1957 seçimleri sonunda da yeniden Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyet tarihinin, askerlikten gelmeyen ilk sivil Cumhurbaşkanı olarak;  27 Mayıs 1960 tarihine kadar bu görevini sürdürdü.  Cumhurbaşkanlığı süresince; İnönü tarafından hafızalardan silinmek istenen Atatürk ve O’nun ilke ve inkılâplarını yeniden hayata geçirdi. Demokrat Parti lideri ve Başbakan Adnan Menderes  ile yaptığı çok olumlu ve uyumlu çalışmalar sonucu, cumhuriyet tarihinin en büyük kalkınma, gelişme ve yenileşme hareketine katkıda bulundu. Atatürk’ün her şeyden çok istediği, özlediği, en büyük hayal ve ideali olan Demokrasinin yerleşmesi, süreklilik kazanması, ve kurumlaşması için olağanüstü gayret sarf etti. Kendisi, Atatürk’ün sır arkadaşı, en yakın dostu ve belki de hayatta en çok seveni idi. Bu nedenle; “Atatürk’ü Sevmek Milli Bir İbadettir” demiştir.
Ancak, 27 Mayıs’ta girişilen müessif bir isyan ve darbe sonucu  1960 da tutuklandı. Yassıada da kurulan yüksek adalet divanı tarafından yapılan yargılama sonucu 15 Eylül 1961 tarihinde idama mahkum edildi. Hüküm verildiği zaman 78 yaşına idi. Ölüm cezası milli birlik komitesi tarafından, kayresiz (müebbet) hapse çevrildi. Yassıada dan Kayseri Ceza evine gönderildi. Dört yıla yaklaşan tutukluluğundan sonra hasta olduğu gerekçesi ile 7 Kasım 1964 tarihinde salıverildi. Salıverildikten sonra, “Ben de Yazdım” adlı 8 ciltlik anılarını yayımladı. “Bizim Ev” adıyla bir kulüp oluşturup, kendisi gibi siyasal haklarını yitirmiş  Demokrat Partili politikacıların haklarını geri alabilmek için çalışmalar yaptı. Siyasal hasmı İsmet İnönü’nün yardımıyla eski Demokrat Partililerle birlikte Anayasa da yapılan değişikliklerle bu haklar, 1969 yılında geri verildi. Anayasa Mahkemesinin bu yoldaki değişikliği iptal etmesi üzerine, Adalet Partisini desteklemekten vazgeçip, bu partiden kopan Senatör ve Milletvekillerinin kurduğu Demokratik Parti’ yi destekledi. Demokratik Partinin seçim kampanyalarına katıldı. Kızı Nilüfer Gürsoy’ un da AP’ den ayrılıp Demokratik Partiye katılmasını teşvik etti. Ancak, daha sonra Demokratik Partililerden büyükçe bir grubun tekrar AP’ ye dönmesi üzerine BAYAR’ da 1975 senato kısmi seçimlerinde yeniden Adalet Partisini destekle Bursa’ da yapılan AP mitinginde Süleyman Demirel ile birlikte kürsüye çıkarak konuştu. Cezaları bağışlanan BAYAR, 1961 Anayasasına göre eski Cumhurbaşkanı olarak, cumhuriyet senatosunun “Doğal Üyesi” sayılıyordu. Adalet Partili senato başkanının, senatoya katılması yolundaki çağrısını, doğal üyeliğe karşı olduğu gerekçesi ile reddetti. (1974) 12 Eylül 1980 sonrası yönetimini ve 1982 Anayasasını destekledi. Uzunca süren bir yaşlılık hastalığından sonra, 22 Ağustos 1986 günü 103 yaşında İstanbul’da vefat ettiğinde, kendisine devlet töreni yapılmak üzere aziz nâaşı Ankara’ya götürüldü. Ve sonra yine devlet töreni ile doğum yeri olan Bursa-Umurbey’ de, 23 Ağustos 1986 tarihinde;  Türkiye’nin her tarafından, cenazeye katılmak ve kendisini ebedi istirahatgâhı’ na yollamak üzere gelen binlerce vatandaşın katıldığı büyük bir merasimle toprağa verildi.
Eserleri: Bende Yazdım (1965-1972) arasında 8 cilt, Başvekilim Adnan Menderes (1969)

 Şehit Başvekil Adnan MENDERES
            1899’ da Aydın da doğdu. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmenin acılarını yaşadı. Babaannesinin sevgisiyle büyüdü. İzmir Amerikan Kolejinde okudu. Daha sonra Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi. Askerliğini yedek Subay olarak yaptı. Terhis edildikten sonra Çakırbeyli’de ki çiftliğine çekildi. Milli Mücadele’ de gösterdiği kahramanlık ve üstün hizmetlerin karşılığı olarak, “İstiklâl Madalyası” ile ödüllendirildi.
            Politika ile ilk teması, Aydın İl Başkanı olarak “Serbest Fırka” ile başlar. 
            1931’de, Atatürk’ün isteği ile Halk Partisinden Aydın Milletvekili olarak seçildi. 11 Haziran 1945’ de toplanan CHP’ grubuna Celâl Bayar, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile birlikte verdikleri “Dörtlü Takrir” nedeniyle ve yazdığı makaleler sonucu 21.Eylül.1945’ de partiden ihraç edildi. Ama O, Meclis Genel Kurulunda yaptığı etkili konuşmaları ve yayınladığı makaleleri ile “Demokrasi kurallarına uygun bir yönetimin ancak, tam, serbest ve tek dereceli bir seçimle iktidar olabileceği” fikrini savunmayı azim, inanç ve kararlılıkla sürdürdü.
            07.Ocak.1946’da Celâl Bayar, Refik Koraltan ve Prof. Dr. Fuat Köprülü ile birlikte Demokrat Partiyi   kurdu. Menderes, Genel Kurul Üyesi olarak Genel Başkanı Celal Bayar’ın da desteği ile, dört yıl süreyle yurdun dört bir tarafını dolaşarak Demokratik yönetim biçimine ait olan fikirlerini açık, samimi, inandırıcı bir üslup içinde savundu ve anlattı.
14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. Atatürk’ün en büyük arzu, hayal ve ideali olan Demokrasiyi Cumhuriyet ile buluşturdu. Bu nedenle “Beyaz İhtilâl” olarak nitelenen 14 Mayıs, “Demokrasi Bayramı” ilân edildi. Bu arada Atatürk’ün Başvekili Celâl Bayar, TC’nin 3. ve ilk sivil Cumhurbaşkanlığına seçildi. Adnan Menderes Başbakanlığa getirildi. İlk işi, memlekette barış ve huzuru sağlamak amacıyla bir Genel Af çıkartmak oldu. Ayrıca, “Devr-i sabık yaratmayacağız” kararı ile iyi niyetini gösterdi. Dış siyasette NATO’ya girmenin çetin yollarını aştı.
14.Mayıs.1950’ de başlayıp, 27.Mayıs.1960 günü yapılan darbeye kadar geçen on yıllık süre içinde; Yıllardır ihmal edilmiş, geri kalmış, içerde ve dışarıda itibar  kaybetmiş olan Türkiye’ yi baştan başa yeniden imar ve inşa etti. İşsizlik ve yoksulluğu yendi. Maddi, manevi ilmi ve kültürel değerleri yeniden kazandırdı. Tarihten silinmeye ve yok olamaya yüz tutmuş Atatürk ilke ve inkılâplarını yeniden hayata geçirdi. Dünya siyaset tarihinde eşi emsali görülmemiş büyük bir kalkınma, gelişme ve çağdaşlaşma hareketlerini gerçekleştirdi.
Merhum Menderes zamanında halk, insanca yaşamayı öğrendi. Cehalet, yokluk, yoksulluk ve işsizlikten kurtuldu. Milli ve manevi değer, eser ve zenginliklerine kavuştu. Devlet adeta baştan başa yenilendi. Demokrasi kurumlaştı ve bir yaşam biçimi olarak yerleşme yoluna girdi. Öyle ki, NATO standart, norm ve kriterlerine göre bu dönemde, normal şartlarda yüz yıla tekabül eden büyük bir kalkınma ve gelişme hareketi yaşandı. Menderes ve arkadaşlarının Demokrat Parti ile gerçekleştirmiş olduğu eserler bugün, çok sevdiği Milletinin hizmetindedir.
Ancak, bu olağanüstü kalkınma, gelişme, çağdaşlaşma  ve demokratikleşme hareketini vatan ve millet düşmanları ile devleti ve milleti soymaya alışmış kitleler içlerine sindiremedi. On yıllık iktidarı boyunca, sonuncusu dahil tam 4 darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kaldı. Fakat, O, vatanını, devletini insanını ve askerini yürekten seven, ordusuna güvenen, demokrasi, hak, adalet ve hukuka dayanan bir insandı. Bu sevgi, saygı, güven ve “güvendiği orduya” karşı duyduğu samimi itimat nedeniyle ve “kan dökülmesin, masum insanlar telef olmasın, devletin ve demokrasinin düzeni bozulmasın” inancıyla bir avuç çapulcuya karşı çıkmadı. Sabır ve tevekkül yolunu seçti. Elbet yanlış, yalan ve iftiraların ortaya çıkacağını, iktidarının aklanacağını ve aziz ve necip Türk milletinin  gerçekleri göreceğini sanıyor ve bu yanlıştan muhakkak dönüleceğine inanıyordu. Bu inanç ve itimatla; Hükümete samimi ve sadık olarak bağlı Türk Silâhlı Kuvvetlerini harekete geçirmedi. Milletin selâmeti için teslimiyeti seçti.
Fakat, bir avuç isyancı (38 kişi) tarafından gerçekleştirilen ve Menderes’in “vatan ve millet aşkı” nedeniyle mukavemet görmeyen darbe ne hikmetse muvaffak olunca, tutuklanarak Yassıada’ ya götürüldü. Türk hukuk tarihinin utancı olan yüksek adalet divanı nam uyduruk mahkemelerde sözde yargılanarak idama mahkum edildi. Burada kendisine eziyet, zulüm ve işkenceler yapıldı. Hayali sükut ve hüsrana uğramıştı. Bir kez intihara teşebbüs etti.
O, kendisini milleti ve memleketine adayan büyük bir devlet adamı ve büyük bir vatanseverdi. 17 Eylül 1960 günü öğle saatlerinde idam sehpasında bile son sözleri “vatan sağ olsun” olmuş, “Allaaah!...” diyerek ruhunu (emaneti sahibine) teslim etmiştir. Vatan sağ olsun. Nur içinde yatsın.

Fatin RÜŞTÜ ZORLU, (Eski Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı)

1910’da İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nden sonra Paris Siyasal Bilgiler Okulu’nu, Cenevre Hukuk ve İktisat Fakültelerini bitirdi. Dışişleri’nde Hukuk Müşavir Yardımcısı oldu. Aynı Bakanlığın Ticaret Dairesi şefi olarak da çalıştı.
O zamanki Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ ın kızı Muallâ hanımla düğünleri, 30 Ağustos 1933’te bizzat Atatürk tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda yapıldı. Bern ve Paris Büyükelçilikleri’nde Başkatiplik görevlerinde bulundu. Moskova Büyük Elçiliği Müsteşarı oldu. Beyrut’ta Başkonsolosluk yaptı. Cumhuriyet tarihinin en ciddi, iyi ve ilkeli hariciyecilerinden biri olarak yetişti.
1950’den sonra Devlet Bakanlığı Milletlerarası İktisadi İşbirliği Genel Sekreterliği’ne getirildi. 1951’de Büyük Elçi olarak NATO’da Türkiye Daimi Temsilciliği görevine atandı.
1954’te Demokrat Parti’den Çanakkale Milletvekili seçildi. Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı. İki defa Dışişleri Bakanlığı’na getirildi. Dışişleri Bakanlığı zamanında başta Kıbrıs konusu olmak üzere, Türkiye’nin dış politika ilişkilerinin gelişmesi ve gelenek doğrultusunda yerleşip kurumlaşmasında çok büyük katkılarda bulundu. Londra, Zürich ve Garanti antlaşmalarını hazırladı. İmzalanması ve hayata geçmesini sağladı. 
27.Mayıs.1960’da tutuklanarak olağanüstü Yassıada Mahkemesi’nde yargılanıp, yüksek adalet divanınca idama mahkum edildi. Yassıada da çok haksız ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldı. Bu yüz karası ve hukukun utancı durumundaki mahkemelere adeta meydan okudu. Yine de dönemi ile ilgili bütün eylem ve işlemlerini sonuna kadar yiğitçe savundu. Cumhuriyet tarihinin en iyi ve en vatansever, Atatürkçü (Kemalist) ve milliyetçi Dışişleri Bakanı olduğunu tarihe altın harflerle yazdırdı. Her celsede mahkeme heyetine neredeyse ders verdi. Arkadaşlarının en büyük destekçisi ve moral kaynağı idi. İsyancı cunta ve cuntacılara asla taviz vermedi, asla af ve aman dilemedi. Fakat, sonunda onları buraya tıkan irade hükmünü vahşice icra etmekte gecikmedi.
16 Eylül 1960 günü kadere inanmışların rahatlığı içinde abdestini aldı, namazını kıldı. Çok yüksek ve onurlu bir tavırla Yiğitçe sehpaya çıktı. İpi boynuna kendisi geçirdi ve Allah’ın rahmetine kavuştu. Mekanı cennet olsun.

Hasan POLATKAN  (1,2,3 ve 4. Dönem Menderes Hükümetleri Maliye Bakanı)

            1915’te Eskişehir’de doğdu. Eskişehir Lisesi’ni ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. Ziraat Bankası’nda Müfettiş olarak çalıştı. 1946’da Demokrat Parti’den Eskişehir Milletvekili olarak seçildi.
1946 – 1950 döneminin demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk mücadelesinde rol aldı. Celâl Bayar, Menderes ve arkadaşları ile bütün Türkiye’yi dolaştı. Halkı aydınlattı. Vatandaşın yaşadığı yokluk, ızdırap, sıkıntı ve mahrumiyetleri yerinde gördü.
Birinci Menderes Hükümetinde önce Çalışma Bakanlığı yaptı.Sonra Maliye Bakanlığına getirildi. Maliye bakanlığı süresince; Milli Siyaset Belgesi, Atatürk ilke ve inkılâpları ile “namuslu, dürüst, demokrat, temiz devlet-dürüst hükümet” prensibi doğrultusunda çok büyük, önemli ve değerli eser ve hizmetlere imza attı. Maliye Bakanlığını kurumlaştırdı. 
“Devletin Namusu” kavramını maliye teşkilâtına yerleştirdi. Dahilde Ekonominin gelişmesi, uluslar arası iktisadi ilişkilerin kurulması, milli kaynakların aktive edilmesi ve dönem hükümetince sürdürülen akıl almaz kalkınma ve gelişme hızının mali motivasyonu gibi çok büyük hizmetler ifa etti. Vergi kanunlarının demokratik hukuk, insani boyut, evrensel kriter ve adalet ilkelerine uygun olarak yeniden düzenlenmesini sağladı. Liberal ekonomik düzenin yerleşmesi, imkân ve fırsat eşitliğinin yaratılması ve serbest piyasa koşullarının oluşmasına öncülük ve önderlik yaptı.
27 Mayıs 1960’a kadar bu görevde kaldı. Yassıada Olağanüstü Mahkemesinin kararı ile idama mahkum edildi, hüküm 16 Eylül 1960 günü uygulandı. O tatlı yüz, o sevimli insan böylece yürekten inandığı  yüce yaratıcısına kavuştu. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.

Bu Anıtmezar, 
Türk tarihinin çok hazin bir hikayesini sergiliyor:
            Ülkemiz 1945 yılında çok partili hayata geçtikten sonra kurulan siyasi partiler arasında Demokrat Parti’nin müstesna bir yeri vardır. 7 Ocak 1946 tarihinde Adnan Menderes ve üç arkadaşı tarafından kurulan Demokrat Parti, kısa zamanda halkın sevgi ve güvenini kazanmış, 14 Mayıs 1950 ‘de yapılan tek dereceli ilk seçimde iktidarı ele alarak memleketi 10 yıl idare etmiştir.
            Tarihimize “Demokrat Parti Dönemi” adı ile geçen bu dönemin tek Başbakanı Adnan Menderes’tir. Bu yıllar, kalkınma açısından Türkiye’nin atılım yılları olduğu gibi, dış politika bakımından da memleket güvenliğinin sağlandığı bir dönemdir. Demokratik rejimin getirmiş olduğu güven duygusu içinde Türk Milleti, geleceğine umutla bakıyor. Ve Türkün kaderi, serbest demokratik rejimle birlikte, pek açık bir suretle artık değişiyordu. 10 yıllık Demokrat Parti dönemini işte böyle özetlemek mümkündür.
            Fakat yurdumuzun bu hızlı kalkınması, ne yazık ki, 27 Mayıs 1960 tarihinde bir hükümet darbesi ile kesintiye uğradı. Demokrasinin gelenek ve teamüllerinin henüz yerleşmediği bir dönemde, türlü tesirler altında orduda kurulan bir askeri cuntanın gizlice hazırladığı darbe ile Demokrat Parti iktidarı sona erdi.Darbeyi gerçekleştiren cunta, memleket yönetimini ele aldı, ve devirdiği partinin liderleriyle birlikte 400 kadar milletvekillini de tutuklayarak Marmara Denizi’nin ortasındaki Yassıada’da gözetim altına aldı. İhtilal İdaresi, DP’li siyaset ve devlet adamlarını kendisinin seçtiği kimselerden oluşan ve “Yüksek Adalet Divanı” adını verdiği özel bir mahkemede “Anayasayı ihlal yakıştırması” ile yargılatarak, 348’ini ağır cezalara mahkum etti. İdam cezasına çarptırılan 15 kişiden olan üçünün, Başbakan ve Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın cezalarını yine Marmara’nın ortasında bulunan bir başka adada, İmralı Adası’nda asarak infaz eyledi.
            Fakat 27 Mayıs darbesi, Türk halkı tarafından asla tasvip görmemiş, hele üç devlet adamının darbe tarihinin üzerinden bir buçuk yıl geçtikten, yani iktidara yöneltilen suçlamaların iftira olduğu ortaya çıktıktan sonra idam edilmeleri ise, memleketteki üzüntüyü bütün bütün arttırmış, milli birlik ve beraberliğimizi sarsarak, ülkemizi iktisadi açıdan tam bir durgunluğun, rejim yönünden de şiddetli bir buhranın içerisine atmıştı. Türkiye’nin böylesine bir gerginlik içinde kalamayacağı aşikardı. 1961 yılının sonbaharında işbaşına gelen sivil idare, Yassıada hükümlüleri için arka arkaya af kanunları çıkarmaya başladı ve müebbet hapis cezasına mahkum olanları dahi birkaç yıl içerisinde serbest bırakarak cezaevlerini boşalttı. Sonra hepsinin siyasi hakları iade edildi.
            Ama, Af Kanunları, Demokratların uğradıkları haksızlıkların giderilmesi için yeterli değildi. Zira, darbe ile düşürülüp, ağır cezalara çarptırıldıktan sonra bile, Türk Politika hayatı üzerinde güçlü tesir ve nüfuzu devam ettiren ve halkımızın yanında böylesine yüksek itibara sahip bir siyasi kadronun suçlu sayılması akla da, vicdana da aykırı düşüyor ve toplumumuzu rencide ediyordu. Türk toplumu, büyük çoğunluğu ile, Demokrat Parti’nin devamı ve uzantısı olduklarını söyleyen siyasi partilere her seçimde oy veriyor, DP dönemine duyduğu özlemini bu suretle açığa vuruyordu. O halde, ortada büyük bir çelişki ve çarpıklık var demekti. Milletimizin, ihtilalin devirdiği insanları baş tacı etmesinin manası açıktı; İhtilal halka dayanmıyor, halktan destek almıyor demekti. Çarpıklık işte burde idi. Bu çarpıklığı düzeltip toplumu rahatlatabilmek için, af kanunlarının ötesine geçmenin ve bu itibarla DP’li politika ve devlet adamlarının suçsuzluklarını ilan etmenin zamanı çoktan gelmişti. Halkımızın yıllardan beri beklediği de bu idi.
            Türkiye Büyük Millet Meclisi, Nisan 1990 tarihinde yeni bir Kanun daha çıkardı. Bu kanun, eski DP’lilerin bu defa itibarlarını hukuken iade etmek suretiyle onları akladı. Ve Yassıada Mahkumiyetini, Anayasamızın kuvvetler ayrılığı prensibi yüzünden ancak böylesine bir yolla ortadan kaldırmış oldu. İmralı Adası’nda idam edilip orada defnedilmiş olan üç devlet adamının mezarlarının da bir başka yere devlet töreni ile nakledileceği hükme bağlandı. İşte bunun üzerinedir ki; Yıldırım Akbulut hükümeti, İmralı’dan nakledilecek üç mezar için bu anıtı inşa ettirmeye başladı. Mezarların naklinin, Başbakan Menderes’in idam edildiği günün yıl dönümüne, yani 17 Eylül tarihine yetiştirilebilmesi için Anıtmezar, geceli gündüzlü bir çalışma ile 52 gün gibi rekor denilecek bir sürede tamamlandı. Truva vapuru üç şehidin yakınları ile, Demokrat Parti Milletvekillerini alarak 15 Eylül günü akşamı Sarayburnu’ndan İmralı’ya hareket etti. Mezarlar 16 Eylül Pazar günü açıldı. Ve merhumların kemikleri dini törenle üç ayrı tabuta kondu. Truva vapuru 17 Eylül Pazartesi sabahı Sarayburnu’na doğru yola çıktı.
            Cenaze namazları Muratpaşa Camii’nde kılındı ve orada düzenlenen kortej, 25 kilometre ötede bulunan Anıtmezar’a doğru yürüyüşe geçti. Kortejin başında, daha başkanlığı sırasında bu davayı ele alıp azimle takip etmiş olan Cumhurbaşkanı Turgut Özal yürüyordu. Eski başkentin sokakları yurdun her tarafından gelen insanlarla dolu idi. İmralı’dan gelen tabutları selamlamak için Türkiye’nin 73 vilayetini temsilen İstanbul’a gelen 73 heyet de Anıtmezar’a konulmak üzere getirdikleri topraklarla birlikte törende yerlerini almışlardı. Anavatan ve Doğruyol Partileri’nin merkez ve taşra teşkilatlarının tamamı orada idi.
            Halkımızın Cumhuriyet döneminin en sevilen talihsiz Başbakanı Adnan Menderes’i ve O’nun yine talihsiz kader arkadaşlarını gözyaşları içinde ebedi istirahat yerlerine uğurladı. Bu Anıtmezar’ın çok kısa hikayesi işte bundan ibarettir.Yüce Türk Milleti’nin hak ve adalet duygusunun, kadirbilirliğinin, Demokrasiye sarsılmaz bağlılığının güzel bir sembolü olan bu anıt, burada yatanların üstün hizmetleri ve aziz hatıralarıyla birlikte Türk’ün büyük meziyetlerini de gelecek kuşaklara sevgi ve saygı ile aktaracaktır.
(*) Gelenek ve Gerçek, Mustafa Nevruz SINACI